Bu aralar siz hangi siz siniz? Kaya mı, toprak mı, ateş mi su mu...
İkbal Kaya

İkbal Kaya

Yaşamın renkleri

Bu aralar siz hangi siz siniz? Kaya mı, toprak mı, ateş mi su mu yoksa hava mı

25 Mayıs 2016 - 18:53

Kaya gibi sert oluveririz bazen...

Canımız yanmıştır...

İncinmiş, kırılmışızdır...

Kararlar alırız....

“Hiç kimsenin beni incitmesini izin vermeyeceğim...”

“İstemediğim şeyler için hayır diyeceğim” diyerek güne başlarız...

Hiçbir şeye tepki vermeyen, zırhını giymiş, duygularını göstermeyen, içimizdeki o hassas olan “ben”e kimse ulaşmasın isteriz...

Katılaşır, duvarlar örüveririz...

Her şeye, herkese...

 

Bazen de çözümü toprak gibi olmakta buluruz...

Toprak neydi?

Bereket, sabır, sevgi...

Sorunlar bir bir üzerimize geldiğinde, ne yapacağımızı bilemediğimizde çözümü üstünü örtmekte buluruz...

Ya üzerine toprak atarız ya da derinlere, daha da derinlere gömeriz...

Kimse görmesin, kimse bilmesin diye...

En başta da kendimizden sakladığımızı sanırız...

Halbuki toprak içine neyi aldıysa onu besler, büyütür ve tekrar geri verir...

Toprak berekettir...

Canımızı acıtmak isteyen her söze, bizi incitmek isteyen her davranışa ‘Ya sabır’ diyerek atıyorsak içimize...

Çıkartmıyorsak eğer sesimizi...

Koruyorsak suskunluğumuzu...

Bir yandan da nefretimizi belli etmeyerek, ekmeye devam ediyoruz demektir...

Suskundur toprak...

Yavaştır zaman dilimi...

Sabırlıdır da...

Belki bir gün gelir siz unutursunuz...

Ancak o mahsülünü 1’e 10 verir...

 

Bazen de ateş oluveririz...

Ateş ne anlatırdı bize?

Aşk, arzu, değişim, dönüşüm, cesaret, risk...

Öyle anlar olur ki, bazen gözümüz hiçbir şey görmez...

İçimizdeki öfke öyle büyür ki, kim varsa etrafımızda yakar geçeriz...

Bir bakarız ki, tüm köprüler yıkılmış, geride kimse kalmamış...

Bazen bir işe başlamak isteriz...

Bir “Ha gayrete bakar”...

İşte o içinizdeki inancın ateşi fitili ateşler...

Yeniyi, yenilenmeyi çok güzel anlatır ateş...

Öyle bir değişirsiniz ki, siz siz değilsinizdir artık...

Küle dönmüş ama yeni bir siz olmaya hazırsınızdır....

Ateş bir gün gelir kalbe düşer...

Aşkın ateşi ilahi ise eğer önce siz kendi yolunuzda, kendinize varmak için yanarsınız...

Yana yana pişer ve olgunlaşırsınız....

İnsanı en güzel ateş terbiye eder...

 

Bazen de su olmak isteriz...

Su neydi?

Canlılık, saflık, temizlik, neşe, coşku...

Direnmek o kadar yorar ki bazen...

Değiştirememek öyle zorlar ki...

İşte o zaman bırakıp, su olup öylesine sorgusuz sualsiz akmak isteriz...

Olanı olduğu gibi kabul edip teslim olmayı seçeriz...

Suyun gücüne teslim olmak isteriz...

Su gibi olmayı başarabildiğimizde, sorunların üzerinden zahmetsizce akarız...

Bakmayın suyun öylece sakin, sessizce aktığına...

Su öyle kararlıdır ki...

Öyle güçlüdür ki...

Akmaktan hiç vazgeçmez...

Engeller suyun karşısında kapılarını ardına kadar açar...

Su bu, illaki yolunu bulur...

Ve akar...

 

Peki, hava olmaya ne dersiniz?

Hava neydi?

Nefes, özgürlük...

Bizi tutan, hareket etmemize engel olan ne çok zincirlerimiz var...

Bir yanımız özgür kalıp kurtulmak isterken, bir tarafımız ise tutulup kalır...

Bir şeyler bizi boğar gibi olduğunda, sıkışıp kaldığımızda, nefes alamadığımızı hissettiğimizde kaçıp uzaklaşmak isteriz...

Halbuki geçmişten bugüne kadar biriktirdiğimiz yükleri taşımaya bıraktığımızda özgürlük kendiliğinden gelir...

Kaçarak değil, kalarak özgür kalırsınız...

Kendi nefsinizdir sizi özgür bırakan...

İşte o zaman, bulunduğumuz her ortam istediğimiz huzurlu nefesleri sağlar...

 

Bazen kaya, bazen toprak, bazen ateş, bazen su, bazen de hava olmak...

Hepsi bize ait...

Her biri bizden bir parça...

Peki, siz bugün hangisine uyandınız?

 

Son Yazılar