Bitişler; evin en büyük çocuğudur Aralık
İkbal Kaya

İkbal Kaya

Yaşamın renkleri

Bitişler; evin en büyük çocuğudur Aralık

05 Aralık 2016 - 22:47

Son damlanın taşmasıdır aralık...

Giderken arkaya baktığınız o son bakıştır.

Bitirmek istediğiniz ama yine de bırakmadığınız yüklerdir.

Açılan kapıyı görmek ama yine de arkadaki kapının kapanmasına izin vermemektir.

Evin en büyük çocuğudur aralık.

Tüm kardeşlerine iyi bakmakla yükümlüdür o, sorumluluğu büyüktür.

Ocak, şubat, mart, nisan, mayıs, haziran, temmuz...

Ve kasım...

Tüm kardeşler yaşanmışlıklarını, acılarını, hayal kırıklıklarını, üzüntülerini, kayıplarını, yaşadıklarının hesabını evin en büyük çocuğu aralığa keser.

Fedakardır  aralık, tüm kardeşleri mutlu olsun ister.

Bazen babadır; sert, koruyucu, güven veren...

Bazen de annedir; koşulsuz seven.

Halbuki ne şanslıdır evin en küçüğü ocak!

Büyümeyen yaramaz çocuktur o, ne yaparsa yapsın şımartılan...

Pırıl pırıl parlayan gözlerdeki umuttur.

Neşedir, heyecandır, hayallerdir gerçekleşmesi için kurulan.

“Bu sefer olacak”, “Yapacağım”, “Gerçekleşecek” dediğimiz inançtır.

Soğuktur şubat ama sımsıcaktır yüreği.

Kendi üşütür ama o sımsıcak sevgi dolu yürekler yetişir sokakta kalan tüm canlıları ısıtmaya.

Mart deli oğlandır, ne yapacağı belli olmayan...

Yeni açmış çiçekleriniz bir anda bastırıveren soğukla, esen sert rüzgarlara dağılıverir.

Nisan nazlı bir kız çocuğudur; gözünde saklı, akmayı bekleyen bir damla yaşı daima vardır.

Romantiktir de...

Dört mevsimi bir anda de yaşayıverir kalbi, derin hülyalara dalar.

Mayıs son yüzlüğü koşan bir maratoncu gibidir, “Ha gayret”i temsil eden...

Evde, işte, her yere yetişmeye çalışan ama kendine bir türlü yetemeyen...

Haziran evin ortanca çocuğudur, yorgundur.

Kendi kendine konuşur sürekli, “Hiç dinlenemeyecek miyim ben?”, “Birileri de benim için bir şeyler yapsa” der.

Kendi kendine bir şeyler yapmak aklına gelmez, söylenir durur.

Diğer aylara hiç duyuramaz sesini.

Temmuz ile ağustos çok iyi anlaşan iki kardeş gibidir.

El ele tutuşup gezerler.

Onların ruhu kelebek gibidir, bir daldan bir dala konarak seyahat ederler.

Güneşin, sıcağın tadını çıkartırlar.

Ağustos böceği misali, biri saz çalar, diğeri de söyler.

Eylül sakinliği sever, onun ruhu huzur doludur.

Ağır abidir o!

Eylülü yaşayabilenler kendi içlerine dönmeyi başarabilenlerdir.

Ekim evin hiperaktif çocuğudur.

Onu durdurabilmek, oturtabilmek mümkün mü?

Hep bir telaş, hep bir nereye, kime yetişebileceğini bilememe hali...

Kasım...

Ahh, sesi hiç çıkmaz onun!

Bir köşede öylece sus pus oturur.

Tüm kardeşlerinin gözü üzerindedir.

Suçlayıcı bakarlar, “Yapamadın”, “Beceremedin”, “Yine olmadı”...

Arada kasımın sesi çıkacak olur:

“Hiç mi güzel bir şey olmadı?”, “Bir ‘iyi ki’niz bile yok mu?”, “Ya şükredecek bir şeyiniz de mi?” diyecek olur.

Olur ama diyemez kapattırırlar hemen çenesini.

O kendini tam bir hayal kırıklığı hisseder.

Aralık...

Dedim ya aralık evin en büyük çocuğu.

Mahkemede sanık gibi...

Dimdik ayakta geçerek tüm kardeşlerinin karşısına, “Evet ben yaptım” der.

Tüm kardeşlerin yaşanmışlıklarının sorumluluklarını üzerine alır.

Konuşur konuşur, tam 31 gün...

Sırtındaki tüm yükleri tek tek boşaltır.

Tüm güzel yaşanan, yaşanamayan, umut vaat eden, gerçekleşen, gerçekleşmeyen, acıları, hayal kırıklıkları, değişen, gelişen her şeyi anlatır, hatırlatır...

Son söz:

Der ki...

“Ben gidiyorum...

Kendinize ve birbirinize iyi bakın

Suçlamayın birbirinizi.

Güzel şeylere, ‘iyiki’lere odaklanın.

Sevgiyle kabul edin, sevin birbirinizi.

Ve sakın ola ki ben giderken de arkanıza bakmayın.

Yeni doğacak olan kardeşinizin, Ocak 2017’nin gelmesine sayılı gün kaldı, ona iyi bakın.”

Sevgiyle kalın...

Hoşçakalın...

 

 
 
 

Son Yazılar