Male, Maldivler, Gulhi, Maafushi

Male, Maldivler, Gulhi, Maafushi

21 Ekim 2019 - 01:46

 

 

41- MALE, MALDİVLER. 040 17’ Kuzey Enlemi, 730 30’ Doğu Boylamı

10.4.2019 sabah 07.00 sularında Maldivler’in başkenti Male önlerindeyiz. İlk anda üç şey göze çarpıyor.

İlki, başkente Male adasının ve şehrinin ancak karikatürlerde görülebilecek ilginç silueti.

İkincisi sayılamayacak kadar çok küçük adanın neredeyse su seviyesindeki görüntüleri.

Üçüncüsü, etrafımızda demir atmış vaziyette bekleyen çok fazla sayıda orta boy yük gemileri ile insanları adalar arasında taşıyan ve vızır vızır işleyen değişik modellerde sayısız tekne.

Male adasının üzeri, iğne atsan yere düşmeyecek şekilde,7-8 katlı birbirine yapışmış, aralarında hiçbir yeşillik görülmeyen çirkin yapılı, çirkin boyalı ve çirkin görüntülü apartmanlarla dolmuş. Sahil yolunu dahi zor seçebiliyoruz, çünkü apartmanları her noktaya yapmışlar. Bu biçimsiz ve yekpare görünümlü apartman ormanının bir kenarında ise diğerlerine göre eni ve boyu iki-üç misli olan bir gökdelen sıkıştırmışlar. Belki bu adalar topluluğunun en büyüğüdür ama ne kadar büyük olursa olsun eni ve boyu birkaç km uzunluğunda bir yer burası. Bu nedenle ancak karikatürlerde görülecek her tarafı binalarla dolu ve azıcık dahi boşluk bırakılmamış bir adaya bakıyoruz.

Kötü imarın üstüne, çevrenin pisliği tüy dikmiş. Hem deniz hem de kara parçaları çöplük şeklinde. Her taraf plastik şişe, poşet ve diğer çöplerle dolu. Yerli halkta çevre temizliği bilincinin olmadığına ve bizzat kendilerinin etrafı kirlettiğine tanık olduk.

Aslında buraları cennetten bir köşe. Hint Okyanusunun ortasında, tüm ülkeyi oluşturan 1295 ada ve onların arasındaki denizin tabanı yükselmiş ve ortaya muazzam güzellikte bir manzara çıkmış. Adaların tamamını ve bunların arasındaki sığ sayılabilecek denizi tek bir bütün sayın, bunların en dış sınırlarından çepeçevre bariyer resifleri geçiyor ve bu bütünlüğü açık denizden ayırıp dev okyanus dalgalarından koruyor. İçerde kalan deniz tabanı ise beyaz renkli sığ kumlardan veya bunlara göre daha derinlerde kalmış öbekler halindeki resiflerden oluşuyor.

Beyaz kum tabanlı deniz kısımlar çok güzel türkuaz bir deniz halinde. Resifli bölgeler ise mercanlardan ve bu mercanların olmazsa olması her türlü renkten ve çeşitten birbirinden güzel balıktan ve diğer deniz hayvanlarından oluşuyor. Yunuslar, köpekbalıkları, vatozlar ve kaplumbağalar ayrı bir zenginlik katıyor.

Adaların tamamı deniz seviyesinin bir metre kadar üstünde, dağ veya tepe yok. Etrafı beyaz kumsallar, ortaları Hindistan ceviz başta olmak üzere tropikal ağaçlar ve denizi türkuazdan laciverte değişen dalgasız bir deniz. Ülkenin Ekvator kuşağının karakteristik hava durumuna sahip olması nedeniyle kış diye bir şey yok.

Male'nin nufusu 140 bin, tüm ülkenin ise 400 bin civarında. Adaların 150 civarında insan yaşıyormuş. Her bir ada ayrı bir turistik tesise tahsis edilmiş. Zaten o kadar küçükler ki ancak birinin üzerine bir tane tatil köyü kurabilirsiniz. Hatta, resort ismi verilen tüm oteller, kıyıdan itibaren deniz üstüne çakılmış kazıklı iskeleler üzerindeki saz çatılı ahşap kulübelerden oluşuyor.

Ayrıca 11 tane yapay ada yapmışlar ve bunların sayısı artıyormuş. Yapay ada dedikleri yerler, denizin çok sığ olduğu ancak ada oluşturmaya yetecek kadar yükselmediği kumluk alanların üstünü ayrıca doldurarak oluşturulmuşlar. Dolgu malzemesi de aynı bölgelerden çıkarıldığı için evreye bunun kötü etkileri mutlaka oluyordur.

Male şehrinin hemen yanındaki bir başka ada tamamen havaalanına ve toplu konut tarzında daha düzenli yerleşim yerlerine tahsis edilmiş ve bu iki temel ada yüksek ve uzun bir köprü ile birbirine bağlanmış. Yine hemen yakındaki 4-5 adada petrol depoları, telekomünikasyon antenleri ve çok yoğun bir şekilde hiç durmadan duman çıkaran sanayi tesisleri bulunuyor.

Ülkenin merkezini oluşturan kötü görünümlü başkent bölgesinden ayrıldığımızda ise diğer adaların en azından dışarıdan görüntüleri çok güzel. Küçük boyutlu, etrafı nefis bir türkuaz veya lacivert denizle çevrili, ortasında ağaçlık alan ve çok az yapı bulunan bu adalar asıl Maldivler’i oluşturuyor. Turist olarak hava yolu ile bu ülkeye gelenleri havaalanından teknelerle alıp resort'un bulunduğu adaya getiriyorlar ve tüm tatil boyunca o adada kalınıyor. Bu nedenle turistler için tüm Maldivler, kaldıkları adadaki otelleri ve tekne ile yaptıkları deniz seyahatlerinden oluşuyor. Şehir ya da kara gezmesi diye bir şey yok.

Bizim gittiğimiz üç ayrı adada da kara ve denize plastik başta olmak üzere her türlü çöpün atıldığına şahit olduk. Hatta, ilk gün dönüş için teknemize binerken yan teknedeki Maldivli elindeki kağıtları denize atınca ben vücut dili ile yapmamasını söyledim. "Sory, sory" diye mahcup şekilde cevap verince, "bana sory deme, kendine sory de, bu deniz senin denizin" diye söyleyince, ne düşündü bilmiyorum ama öylece bakakaldı.

Gemimizin yanaşacağı bir iskele olmadığı için Male merkezin hemen önüne demir attık ve botlarla karaya çıkmaya başladık. Yüzlerce değişik adanın zor telaffuzlu adlarını söyleyemediğimiz gibi hangisinin daha güzel olduğunu da bilmiyoruz. Yerel tur şirket elemanlarının ellerindeki reklam panolarına bakarak seçmeye çalıştık. Bu şekilde karar veremeyince indiğimiz merkez iskelenin yanında sıra sıra bekleyen teknelere bakmaya başladık. Bu sırada, bizim gemiden kalabalık bir İtalyan gurup bir tekneci ile pazarlık yapıyordu. 50 kişi civarındaki bu İtalyan gurup genelde birlikte hareket ediyor ve her limanda sıkı pazarlık yapan bir liderleri var. Birlikte karar verip yine birlikte bir araç ya da tekne kiralayıp o şekilde geziyorlar. Çoğunla gemide geçen günlerimizden tanış olduk. Biz de aralarına katılıyoruz. Bir miktar indirim yapıldı ve 60-70 kişilik tekneye hep birlikte doluştuk.

Tekne kaptanının dışında 3 tane de tayfası var. Hareket ettikten sonra tayfalardan biri bilgi verdi. İki ayrı adada tüm günümüzü geçirdikten sonra Male'ye döneceğiz. Konuşma yapan tayfa, çok güzel ve uzakta olan iki adaya gideceğimizi ve kendilerinin dürüst insanlar oldukları için bizi yakın adalarda bırakmayacaklarını söylüyor.

Gerçekten de yolculuğumuz bir saati aştı. Hatta yolculuğun sonuna doğru biz yolcular "bu kadar uzağa gitmeye gerek yok, önünden geçtiğimiz adalardan birine de bırakabilirsin" diye tayfaya takıldık. Yolculuk boyunca değişik onlarca adanın yanından geçtik ya da uzaktan yakından bu adaları gördük. Tamamı, deniz seviyesinde, tüm çevrelerinin uzunluğu birkaç yüz metre, ortaları ağaçlık, kenarları beyaz kumsaldan oluşuyor. İçinde yol aldığımız denizi çöl olarak kabul etsek bu adalar da birer vaha olarak tarif edilebilir.

Deniz dalgasız, bölge bölge türkuaz ya da lacivert renkte. Çok güzel bir manzara. Birçok adada kıyıdan açıklara doğru giden kazıklar üstünde sazdan kulübelerden oluşan turistik oteller. Ancak, yol boyunca deniz üstündeki plastik şişeler, poşetler, kağıtlar ve tahta parçaları eksik olmadı. Bu çirkinliklerin yanında güzel şeyler de bizi takip etti; Yunuslar. Defalarca etrafımızda bir göründüler bir suyun içinde kayboldular.

GULHİ

İlk adamız Gulhi . İskeleye yanaşan tekneden hep birlikte plajın olduğu tarafa yürüdük. Plaj, iskeleye göre adanın tam ters tarafında ama aradaki mesafe 100 metre kadar. Beyaz kum ve türkuaz deniz bizi karşıladı. Geniş kumsalın bittiği yerde ağaçlar bulunuyor. Ağaçlar arasında birkaç tane yerel turistik eşya satan stant ve aynı yerde derme çatma tek katlı birkaç ev var. Sabah saatleri olduğu için deniz çekilmiş vaziyette ve denizin içinde neredeyse 500 metre yürüyerek ilerledikten sonra bu ülkenin en dışındaki sınır olan resif çizgisine ulaşılıyor. İleriye gittikçe beyaz kumların arasında resif kayaları beliriyor ve tabii ki rengerenk balıklar da. Hatta şeffaf beyaz renkli olanları kum tabanlı bölgede de oldukça fazla. En dıştaki resif kayalık çizgisinin arkası ise Okyanus ve açıktan gelen dalgalar yaklaşık birer metre yükseklikte, etrafa köpükler saçarak dik bir duvarın yıkılması gibi orada dağılıyorlar.

Denizin sığlığı yüzünden burada kulaç atarak yüzme imkânımız olmadı. Ancak,beyaz kumsal, beyaz kumdan oluşan deniz tabanı, türkuaz renkli temiz deniz içinde yürümek veya oturmak çok eğlenceli. Su sıcaklığı çok fazla. Denizin ortasına iki tane salıncak yapmışlar. Salıncaklara oturarak, önümüz ve arkamız deniz olduğu şekilde fotoğraflar çektirdik her iki yandan da.

Birisinin arka fonu türkuaz renkli deniz, kumsal ve Hindistan cevizi ağaçları, diğerinin ise turkuaz renkli deniz ve ilerideki resifler üstünde beyaz köpükler saçarak kırılan dev dalgalar ve lacivert okyanus.

Bizden birkaç saat sonra başka bir tekne ile buraya gelip tüm gün sadece burada konaklayan bir Türk arkadaşın anlattığına göre öğlen saatlerinde deniz yükselmiş ve aynı plajda hem yüzmüşler hem de şnorkelle balıkları seyretmişler.

MAAFUSHİ

Biz, bir saatlik moladan sonra buradan ayrıldık ve bu kez kısa bir yolculukla Maafushi isimli diğer adaya gittik. Bu ada da benzer büyüklükte ancak çok katlı iki oteli yanında kabası bitmiş iki çok katlı otel inşaatı daha olan kalabalık bir ada. Burada, kafeler ve lokantalar var. Ayrıca, otel müşterilerini daha açıklara götürüp dalış yaptıran işyerleri bulunuyor.

Buradaki plaj, okyanusa değil bizim seyahat ettiğimiz iç denize bakıyor. Bu nedenle önümüzde resif çizgisi ve köpüklü dalgalardan sonra gelen okyanus yok. Plajımızın denizi üç kısımdan oluşuyor;

İlki tabanı beyaz kumdan oluşan türkuaz renkli nefis bir yüzme alanı, diğeri bir metrelik derinlikte oldukça geniş bir yay halinde etrafı kuşatan resif, mercan ve sayısız balıklı bölge, sonuncusu ise derin bir lacivert halinde uzayıp giden ve üstünde teknelerin, jet skilerin, parasailinglerin cirit attığı ve bunlarla birlikte köpekbalığı tehlikesi nedeniyle içinde açılamadığımız asıl iç deniz.

Bu güzel plajda tüm gün yüzdük ve şnorkel yaptık. Allah'ım bu ne güzel bir deniz içi. Mercanlar ve daha önce gördüklerimize benzeyenlerin dışında ilk kez gördüğümüz yüzlerce balık. Oldukça iriler.

Siyahlar, maviler, kırmızılar, sarılar, yeşiller, beyazlar. Enliler, uzunlar, şişmanlar. Küt ve uzun burunlular, sakallılar, boynuzlular. Düz renkliler, benekliler, enine, boyuna veya verevlime çizgililer. Deniz tabanı şeklini alıp bekleyenler veya ışıl ışıl parlayanlar. İnsan görünce kaçıp kaya kovuklarına girenler veya hiç korkmadan hemen bitişiğimizde dolananlar. Denizin içinde farklı yüksekliklerde yüzüyor her bir tür. Yine şeffaf beyazlar ile uzun ince boylu bir başka tür kumluk bölge içinde de geziyor.

Derin iç denize yaklaştıkça akıntı artıyor, mavilik sonsuz bir şekilde ilerliyor, hayal meyal görünen bazı resiflerin şekli köpekbalığı gibi görünüyor ve hemen geri dönüp daha sığ bölgelerde turlamaya devam ediyorum. Zaten hiç kimse ileriye gitmiyor. Aslında gerek de yok. Çünkü, turladığımız alan oldukça büyük ve ortam her baktığınız noktada değişiyor.

Kafamı su üstüne çıkarınca normal bir deniz ancak suyun altına dalınca bambaşka bir dünya. Suyun üstünden, mercanların ve aralarındaki yüzlerce balığın varlığını fark etmiyorsun, suyun içinde ise bir plaj içinde olduğunu unutuyorsun.

Bir ara, gözümün önündeki oldukça geniş bir alanda tüm balıklar düzenli bir ordu gibi belirli bir yöne doğru gitmeye daha doğrusu kaçmaya başladılar. Özellikle, siyah renkli ve kuyruklarının başlangıcında sarı renkli halka olan orta boylu yüzlerce balık hep birlikte aynı yöne doğru kaçtı. Ben hem merak ediyorum ve olduğum yerde sabit şekilde arkalarında bıraktıkları bölgeye bakıyorum hem de bir köpekbalığı peşlerinde ise ne yapacağımız düşünüyorum. Hem görmek istiyorum hem de tedirgin oluyorum. Burası resif içi bölge olduğu için köpekbalıklarının hem kendilerinin hem de dişlerinin küçük olduğunu öğrenmiştik. Bu nedenle nispeten rahatım. Ancak, köpekbalığı yerine ikili üçlü halde yan yana olarak ve neredeyse onlarca metrelik sıra halinde bizim ton balığı olarak bildiğimiz oldukça kocaman yapılı aynı cins, üstü hafif siyah altları gri beyaz renkli yüzlerce balık önümden geçip gitti. Biraz sonra ortalık sakinleşti ve yine eski karmakarışık balık ormanına geri döndü.

Öğleden sonra deniz yükselmeye başladı. İlk zamanlar belimize kadar gelen yerlerdeki deniz, boyumuzu geçmeye başladı. Bolca yüzdük ve defalarca şnorkelle denizin içini dolaştık.

Bir ara karadan 100 metre kadar yürüyerek adanın diğer tarafına geçtik. Adanın iç kısmının genel karaktere uygun olarak pis olduğunu, çöplerin gelişigüzel etrafa atıldığını, düzgün bir yapılaşma ve yeşil alan düzenlemesi olmadığını ve bu güzelim yere yazık edildiğini konuştuk.

Bu taraftaki kıyı daha sığ ve yosunlu bir bölgeydi ancak burada sürpriz bir görüntüyle karşılaştık. Sekiz-dokuz tane yavru köpekbalığı neredeyse kıyıya vuracak kadar yakınımıza geldi. Elimde video aralarına doğru yürüdüm, filmlerini çektim. Bir taraftan da "siz gidin babanız gelsin" diye hava atıyorum. Birazda daha iri bir tane on metre kadar yanıma geldi ancak kısa süre sonra gerisin geri döndü. Ben de yavruların peşinde hem çekim yaptım hem de sığ suda onları koşturdum.

Adanın etrafını dolaşarak yine ilk plajımıza geldik. Kumsalda biraz yattık. Bir ara, belgesellerde gördüğümüz şekilde binlerce küçük balık sanki tek bir canlıymış gibi birbiriyle ahenkli hareketler yaparak hemen önümüze geldi. Şnorkelle aralarına daldım, harika bir görüntü ve duyguydu. Belgesellerde bu yekpare sürünün içine iri avcı balıklar girdiğinde nasıl hep birlikte sağa sola hareketleniyor ya da ikiye bölünüp hemen tekrar bir araya geliyorlarsa aynı şekilde ben içlerine girdiğimde de yaptılar. Defalarca bu şekilde, şeffaf beyaz küçük balıklardan oluşan ancak birbirinden kopmayan bir balık ordusu ile oynaştım.

Akşam 17.00 de geri dönüş başladı. Denizde seyrederken, bulutsuz ve temiz bir gökyüzündeki güneş batmaya başladı ve ortaya nefis manzaralar saçıldı. Kızıl renk alan güneş tam denizin içine battı ve aramızda başka hiçbir şey yoktu. Yan taraflarda yer alan deniz seviyesindeki adalar ve adalardan denize doğru uzanan su üstündeki sazdan kulübeler bir başka güzel oldu. Teknemiz süratle ilerlerken, denizle öpüşmeye başlayan güneş bazen bu kulübelerin arasından ya da yanlarından görünüyordu.

Male iskelesine yanaştığımızda hava iyice kararmıştı. Hemen kendi botumuza geçtik ve tatlı bir yorgunlukla gemiye döndük.

Maldivler’deki 2. Günümüzde erkenden tekrar Male'ye çıktık. Bu kez, birbirine köprü ile bağlı havaalanı adasındaki plaja taksi ile gittik. Yine güzel bir plaj, çok yakınında yer alan genel sınırı oluşturan bariyer resifleri ve orada patlayan devasa dalgalar ve beyaz köpükleri bizi karşıladı. Ancak, sabah saatleri olduğu için büyük bir havuz şeklindeki (genişliği 100 metre uzunluğu ise göz alabildiğine gidiyordu) iç deniz çok sığdı. Gülsüm şnorkel yaparken ben yürüyerek en dıştaki resiflerin üstünden açık okyanusun oluşturduğu dalgaların dibine kadar gittim.

Havai de olduğu gibi açık deniz sakin görünüyor ama bir dalgakıran şeklinde deniz tabanından diklemesine yükselen resiflerin hemen önünde birdenbire yüksekliği bir metreyi geçen dalgalar bu kez sık periyotlar halinde peş peşe oluşuyor ve hemen sonra etrafa köpükler saçarak parçalanıyor. Köpükler resifin üstünde 10 metre kadar ilerleyince benin olduğum yere ulaşıyor, dalga öncesi diz altımda olan su aynı anda belime kadar çıkıyor ve yere sıkıca basmasam beni yere yıkacak şiddette bana çarpıyor.

15-20 metre ilerisinin derin bir okyanus olduğu gerçeği insanı ürkütüyor. Okyanusun gücü, hem dalgalarının duvar gibi dümdüz yüksekliği ve hem de kırıldığında ortaya çıkan şiddetli akıntının köpük köpük görüntüsü ile korkutucu gürültüsünden anlaşılıyor. Kırılan dalgaların oluşturduğu köpüklü akıntı tepeden aşağıya değil de düzlükte akan bir şelale gibi üstünüze hücum ediyor.

Ayaklarımın bastığı resif üstünde yer yer renkli mercanlar ve etrafımda bolca bulunan her bir oyukta gizlenmiş siyah uzun okları ile benim kirpiye benzettiğim canlılar bulunuyor. Öğlen saatlerinde sular yükselmeye başladı ancak ne yazık ki gemimiz bugün erken demir alacağı için saat 13.sularında buradan ayrılmak zorunda kaldık.

Male merkeze yine bir taksi ile geldik. Çok hareketli ve içinde çok çeşitli ve taze sebze ile meyve olan hali ile hemen denizden tutularak buraya taşındığına şahit olduğumuz insan boyu kadar olanlar da dahil çok fazla ton balığı veya kırmızı renkli geniş enli veya klasik ölçülü çok fazla balığın olduğu balık haline baktık. İskeleye yakın birkaç sokağında turladık.

Şehir içinde olağanüstü sayıda motosiklet kullanılıyor. Dar yollar için iyi bir çözüm olmuş. Şehir içinde küçük bir park tek yeşil alan idi ve turistlerin girişi paralı yapılmış. Bu parkın karşısında orta büyüklükteki mezarlıkta, 40x100 cm ebatlarında üzerleri hafifçe oyularak motiflenmiş mezar taşları çok sık şekilde yan yana sıralanmıştı ve altları hiç işlenmeden düz toprak halinde bırakılmıştı. Halkın tamamı Müslüman, kadınların tamamına yakını sıkı şekilde sarılmış başörtülü, çok azı açık ve yine çok azı çarşaflı. Motosiklet kullanan kadın olmakla birlikte bazı istisnalar dışında işyerlerinde kadın görmedik.

Konuştuğumuz sıradan insanlar, Türk olduğumuzu öğrenince, Recep Tayyip Erdoğan'a sevgisini dillendirdi defalarca. Büyük başkan veya İslam'ın lideri diye bahsettiler. Geçen hafta burada genel seçimler yapılmış. Ak Parti burada seçime katılsa rahatlıkla iktidara gelirdi. Hiç olmazsa, etrafı temizler, çöp ve kanalizasyon işini çözer, park ve çiçek bahçeleri yapar, adalar arasına köprüler kurar ve her bir adaya havaalanı ve üniversite getirirdi.

Artık uzak diyarları arkamızda bırakıyor ve komşu bölgelere geliyoruz. Arap dünyası ilk menzilimiz olacak. Hint Okyanusunda aralıksız olarak kuzey batı istikametinde gederek Hürmüz boğazını geçip Basra körfezine gideceğiz. Dördüncü günün sabahında ise BAE'nin Abu Dabi limanında olacağız.(YARIN: Araplar Arasında, Dubai, Litvanyalılarla Çöldeyiz, Arabesk, Guinness Rekorlar Kitabında)

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
MANİSA LALESİNİ KOPARANA 387 BİN LİRA CEZA
MANİSA LALESİNİ KOPARANA 387 BİN LİRA CEZA
İZMİR ÜÇÜNCÜ, BİNGÖL SONUNCU
İZMİR ÜÇÜNCÜ, BİNGÖL SONUNCU