İKİNCİ EL KİTAP; SİZİN HAZİNENİZ


Kitap okumak küçüklüğümden beri benim en büyük hobilerimden biri olmuştur ve yazmaya başlamamı sağlayan şeydir. O yeni alınan kitabın kokusu, bir kitapçının raflarının arasında saatler geçirip mükemmel kitabı bulmanın hazzı, arka kapakları okuyarak kitapla tanışmak kadar beni mutlu eden bir şey yok. Fakat kitap okumanın yanında ben ayrıca kitap almayı da çok seven ve odamdaki kitaplığımı kitaplarla doldurmayı çok seven bir insanım. 

Son zamanlarda bu sevgimi en çok karşılayan şey ise ikinci el kitaplar almak. Yazdan beri aldığım her kitabı ikinci el kitapçılardan alıyorum ve her zaman beni şaşırtıp meraklandıran şeylerle karşılaşıyorum. Sayfaları kahverengi ve kapakları çok okunmaktan yıpranmış, sayfalarında notlar bulunan, bir zaman başka hayatlarda yaşamış olan insanların imzaları ve eski tarihler. 

O standların başında durup o eski kitaplara göz atmak, üzerlerindeki o nostaljik ve klasikleşmiş görüntüyü görmek beni ilk başta kendilerine çeken şey olmuştu. Ve sonrasında ikinci el olarak ne kadar çok ingilizce kitap bulabileceğimi ve ne kadar farklı türlerde duyulmamış kitaplarla karşılaşabileceğimi gördüm. İkinci el kitap almaya gittiğinizde bu tabii ki bir kitapçı gibi olmuyor, aradığınız bir kitabı değil de aralardan sizi çağıran kitapları buluyorsunuz ve sürprizlerle karşılaşıyorsunuz. Kendi hazineniz oluyor, ben bu hissi çok seviyorum.

İkinci el olarak aldığım bir kitapla ilgili en güzel olay şu ana kadar şu oldu: Pearl Buck’ın Dragon Seed adlı romanını aldım, daha önce hiç duymamış olduğum ama çok güzel gözüken bir kitaptı. Kitabın ilk sayfasında daha önce bu kitap kiminse onun adı yazıyordu ve 1945 diye tarih atılmıştı. Bu beni çok etkiledi, bu kadar eski bir kitabın o kadar zamandan sonra bir şekilde benim ellerime geçebilmesi beni çok şanslı hissettirdi. Ancak beni bundan da daha çok etkileyen şeyi daha sonra fark ettim. Bu kitap Zephyr Books adlı bir kitabevi tarafından basılmış fakat ben daha önce böyle bir kitap evini hiç duymamıştım, biraz araştırma sonrasında bulduğum bu kitap hakkında daha derin bilgilerle karşılaştım. 

İkinci Dünya Savaşı sırasında hiçbir ingilizce kitap İsveç’e gönderilemiyormuş, ‘Zephyr Books’ The Continental Book Company adlı bir firma tarafından basılmış. Bu basımların sebebi ise ingilizce kitapları İsveç ve diğer Avrupa ülkelerine ulaştırabilmekmiş. Savaşa rağmen bu kitaplar Macaristan, İtalya, Danimarka, Fransa, İsviçre, Portekiz ve hatta Türkiye’ye kadar ulaştırılabilmiş kitap sevenler için. Savaş bittikten sonra başka şirketlerin de basımlarıyla Zephyr Books’un basımı durmuş fakat o zamana kadar 167 birim yayınlamışlar. Bu serinin kitapları renklerle kodlanmış, modern Amerikan yazarlar için kırmızı, modern İngiliz yazarlar için mavi, klasikler için yeşil ve dedektif kurgu ve gerilim sarı kullanılmış. Bendeki kitap kırmızı bir kapağa sahip. Dragon Seed sadece 1943, 1945 ve 1947 yıllarında basılmış ve 34. Birim olarak geçiyor. 

Böyle bir hazine bulabileceğimi veya böyle yaşayan bir tarihe ulaşabileceğimi hiç düşünemezdim. Elimdeki kitabın bu kadar geçmişi ve kendi hikayesi olabileceği kimin aklına gelebilirdi ki? Şu ana kadar elime geçen en sevdiğim ve en önemsediğim kitap. Bu kitabın kitaplığımda durduğu gerçeği beni bazen şaşırtıyor, hepsini de ikinci el kitapçılara borçluyum.

Eğer siz de kütüphanenize yenilik katmak ve bir zamanlar başka hayatlarda tarih olan kitaplar bulabilmek, küçük bir serüvene çıkmak istiyorsanız kesinlikle ikinci el kitap almanızı öneririm. Gerçekten sadece gidip oralarda dolanıp kitap bulmak bile kendi kendine çok eğlenceli, sonra alıp böyle şeylerle karşılaşmak ayrı. Bunların yanında ikinci el alarak çok daha fazla kitap alabilir ve hiç karşılaşmadığınız kitaplarla ve yazarlarla karşılaşıp, normalde okuduğunuz ya da normalde aldığınız kitaplardan çok farklı şeyler bulabilirsiniz.