Çeşmealtı insanları 2


Her şey insanla güzel. İnsanları iyiyse, sevgi doluysa orası yaşanacak, gezilecek yerdir.

Urla’nın şirin beldesi Çeşmealtı’nda yaşıyorum.

Bir yanımızda asırlık çamlarla dolu Güvendik Ormanı,

Bir yanımızda, iki kulaçta varacağınız adacıklarla süslenmiş tertemiz deniz.

Oksijen deposu.

Ama benim bu beldede, doğasından da, denizinden de, ormanından da çok sevdiğim, vazgeçemediğim başka şey var:

Çeşmealtı’nın insanları.

Daha önce burada yaşayan siyasetçileri, balıkçıları ve çalışanları yazmıştım.
Bugün, bu beldede  yaz-kış oturanların en yoğun olduğu, denize paralel uzanan üçüncü büyük caddesi 40 Sokak ve çevresindeki insanlarla tanıştırmak istiyorum sizleri..

Evinizde, arabanızda bir yardıma mı ihtiyacınız var.. Yıllarca Avrupa otoyollarında TIR kullanıp buraya yerleşen Aksaraylı Faruk Çelik'e bir işaret vermeniz yeter. Yardım etmediği ikimse yoktur çevresinde. Bahçesine ve köpeği Ares'e çok düşkündür... Acemi olduğu tavlada şimdi yenildiği ustaları tek tek dize getiriyor... Kalbi de kendisi de tertemiz tam bir Anadolu delikanlısı...

Kuaförlükten emekli Ümit Er'i her gün her saat evinin bahçesini düzenlerken görebilirsiniz.Bir limon ağacının yeri 3 kez değişti. Takip ediyorum 4. değiştirmesini de haber veririm... Biraz sesli konuşur, tavlayı müthiş oynar... Laf aramızda zar tutmaz ama zar onu tutar. Her istediği zar "cuk" diye oturur.. En sevdiğim huyu  eşi Nazan hanımın bir dediğini iki etmemesi. Nazan hanım da onu yaptığı güzel yemeklerle ödüllendiriyor tabi..

Hayatı macera filmlerine konu olabilecek Holllandalı Ünal Gülada abimiz 40 sokağın ayrı bir rengidir. Ağaçlara aşı konusunda üstüne yoktur. Bahçesindeki bir armut ağacında armuttan başka (elma, ayva, erik) her türlü meyveyi gördüğüm için ben ona Dr. Frankeştein diyorum.. Balık tutma konusunda da çok ustadır. Gerçi ikimiz balığa çıktığımızda kalamarları ben yakalıyorum ama olsun. Onun ustalığı tartışılmaz... Şu sıralar tavuk çiftliği kuruyoruz birlikte. Bir horoz ve 3 tavuğumuz oldu bile... Ünal abimin eşi Nihal abla da benim diye aşçılara taş çıkartır. Özellikle tatlıları anlatılmaz inanın..

Hava Kuvvetlerinden emekli pilot Yarbay Yavuz Özsoy, hepimizin değerlisi. Pilot abimiz bahçe işlerine pek karışmaz. O işleri eşi Canan ablam yapar. Hem de çok erkeğin yapamadığı kadar iyi yapar... Zorla çağırırız tavla oyunlarımıza Yavuz abimizi, hepimizi ipe dizer yener, çağırdığımıza pişman eder... Ben bir kere yendim ama en az 10 kez yenildim ustaya...

Yazlıkçı diye her yaz gelişinde ceza kesmeye niyetlendiğimiz dindersi öğretmenimiz Mesut Yıldırım'a, bugüne kadar kıyamadık ama bu yıl geldiğinde bir oğlak çevirteceğiz. Arabasını da yenileyen Mesut Hoca bu yıl bunu yapmazsa 40 sokağa girmesi biraz zor.  Eşi Zeliha Hanım da bizim tarafımızda bunu biliyoruz...

Almanya-Türkiye arasında mekik dokuyan Baki Süz arkadaşımızın ne zaman gelip ne zaman gittiğini inanın kimse anlamaz. Bir gece birlikte sohbet ederiz, o gecenin sabahı, bizi Almanya'dan arayıp "bir isteğiniz var mı yarın geliyorum" der.  

Mehmet Çallı öğretmenimizin branşı elektrik  ama otomobili hep elektrik kaçağı yapar çalışmaz. En sonunda satıp yenisini aldı da mahallece otomobil itmekten kurtulduk. Bahçesindeki erikleri yediğimizi anlarsa ağaca elektrik vermesinden korkuyoruz. Bu konudaki tek güvencemiz "Gelin istediğiniz kadar yiyin" diye eşi Saliha ablamız..

Sokağımızın her şeyi var da sanatçıları yok mu sanıyorsunuz... Olmaz mı.. İzmir Bale ve Opera'nın en ünlü iki baleti Barış ve Yiğit kardeşler, iki yıldan beri sürekli buradalar. İkisi hem bale de hem de balık tutmada çok ustalar..

Hakimlikten emekli abimiz Metin de yazlıkçıdır.  Birlikte ektiğimiz zeytinlerin tüm bakımını bütün kış malallece yaparız onu çok sevdiğimizden. Yaz-kış burada kalması için ısrar ediyoruz bakalım bu yıol kandırabilecek miyiz..

Bu sokağa 5 yıl önce gelen kendimi yazarken mütevazi olmaya gayret edecem. Tavlada, balık tutmakta üstüme yok. Gerçi yukarıda yazdığım komşularıma sorarsanız ikisinde de acemiyim ama ben büyük ustalığımı kıskandıklarını sanıyorum!!!... Fakat, Adana işi yemekleri ve de en çok sarması ile ünlü sevgili eşim Leyla'nın da onlara hak vermesini bir türlü anlamıyorum. Acaba haklı olabilirler mi?

Unutmadan hemen yazayım 40 sokağın bir de prensesi var. Sokağa çıktığında herkesin peşinden baktığı, sevmek için yarıştığı dünyalar güzeli gönüllerin prensesi Minnoş'u yazmadan 40. sokağı tam anlatamayız. Gelin 40. Sokağa sorun Minnoş nerede oturuyor diye herkes gösterir... 

Yazmakla bitmez dostluklar, komşuluklar...

Eğer yolunuz Çeşmealtı’na düşerse, denizinde yüzün, ormanında gezin fakat mutlaka 40 Sokağa gelin. 

Burada Çeşmealtı’nın bu güzel, sevgi dolu insanları ile tanışın.

Bunu bir kez yaptığınızda, bu güzel beldeye gelmek için doğasından da, denizinden de fazla nedeniniz olacak inanın.