"Ah bir Avrupalı olabilsek" rüyası


Yaklaşık  200 yıldır emperyalist dünyanın kapısında ''Ah bir Avrupa'lı olabilsek''diye bekliyoruz.

1856 yılında Paris Anlaşması ile Avrupa devletleri arasında yer aldığımız günden başlayarak, II.Mahmut reformları ile oğlu Abdülmecid'in Tanzimat kararları ile Osmanlı askeri, idari, iktisadi ve sosyal yapısı Avrupa modeline dönüştürülmek istendi. Avrupa yaşam tarzı İstanbul'a taşındı. ''Mösyö,pardon'' diyerek Fransız kültürüne dahil olacaklarını düşünüp, ''Ah bir Avrupalı olabilsek''rüyası görmeye başladılar.

Şimdi Avrupa Parlamentosu'nun aldığı karar sonrasında 200 yıldır emperyalist dünyanın karşısında şapka çıkaran yerli işbirlikçiler, ''Eyvah 200 yıllık emekler boşa gidecek'' diye telaşa düştüler.

Yıllarca anlayamadığımız, Avrupalı olabilmak, Avrupalaşmak için ille de bazı değerlerimizi kaybetmek gerekmez.

Kendi özünden kaçarak, vazgeçilmez değerlerimizden taviz vererek halkın yaşam değerleri, inanç, örf ve adetlerine yabancılaşarak, kendisinden üstün gördüğü bir kişi veya toplumun değerlerine benzemeye çalışmak. En azından aşağılık duygusudur.

Tarihleri boyunca kendi ülke topraklarında yaşanan katliam ve soy kırımları bir kenara bırakıp, Türkiye'ye, ''Egemenliğini korumaktan vazgeç, topraklarında PKK devleti kurulmasına izin ver. Devletinin içine girmiş FETÖ terör örgütüne yol ver. Terörle mücadeleni durdur. Teröre yardım edenleri serbest bırak. Komşularında olan bitenle ilgilenme, uzak dur. O zaman seninle müzakereye devam edebiliriz'' deme cüretini gösteren Avrupalı Parlamenterler bir şeyin farkında değiller. Dün belki AB'ye ihtiyacı olan bir Türkiye vardı. O nedenle de yapılanları sineye çekti. Ancak bugün Türkiye'nin AB'ye ihtiyacı yok. AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı var. Türkiye eski Türkiye, AB de eski AB değil. Zamanla bunu daha net göreceğiz.

Müzakerelerin dondurulması kararının gerekçeleri çok düşündürücü. Asıl amaçlarının örtülü bir şekilde Türkiye'nin yapısal olarak çözülmesini istemeleri. Onlar için Türkiye yalnızca kontrollerindeki bir ''sınır bekçisi'' olmaktan ileri değil.

Avrupa kendi tarihinden, değerlerinden ve bize bakış açısından vazgeçmediği sürece hiç bir zaman Türkiye'yi AB'ye almaya yanaşmayacaktır. Türkiye'nin bölünme projesini onaylayan, hiç bir zaman Türkiye'nin yanında olmayan Avrupa ile hiç bir şey olmamış gibi yola çıkmak mümkün değildir.

AP'nin aldığı bu kararın hiç bir bağlayıcılığı yoktur.

Bağlayıcı kararı Avrupa Birliği ülkelerinin devlet başkanlarından oluşan Avrupa Konseyi verecektir. Bu liderlerin çoğu da ''Türkiye'nin kopmasının AB için bir felaket olacağını'' bilmektedirler. Kendilerine de Avrupa halkı güvenmemektedir. İngiltere'den  sonra Fransa , İtalya ve Hollanda da birlikten ayrılma hazırlığı yapmaktadır. Türkiye de de''AB zaten çöküyor, niye batan gemiye binelim'' diyenler   çoğunluktadır.  

Şimdi, ''AB bizi istemiyor, öldük, bittik mahvolduk''edebiyatı yapanlar, karamsarlık yayıp, panik yaratmak isteyen siyaset mühendislerine bir şey söylemek istiyorum:

''Hem gideceksin, ülkeni Avrupa'ya şikayet edeceksin.

Yardım isteyeceksin.

Türkiye bir cehennem deyip, cezalandırılmasını isteyeceksin.

Sakın yatırım yapmayın diyeceksin.

Sonra AB üyeliği tehlikeye girince ağıtlar yakacaksın.

Bu tutarsızlıklarınız aslında sizlerin kötü niyetlerinizdir.

Evet Türkiye AB içinde olmak istiyor. Ama emperyalist ruhlu dünyaya karşı soylu, asil bir tavırla, bu ilşkinin, bu üyeliğin, ''Efendi-Uşak''değil, ''Eşitler Arası'' olması gerektiğini söyleyerek.

Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne bu yakışır.