Türkiye'De yeni dönem


Türkiye değişti,

Bu değişikliği görmemiz ve ona göre düşünüp hareket etmemiz gerekir.

Üç dönem iktidarda olan bir siyasi partinin genel başkanı, başbakanı ayrılma kararı veriyor.

Partisini hemen kurultaya götürüyor,

Aday olmayacağını açıklıyor,

Ve Türkiye'de hiç bir şey olmamış gibi hayat devam ediyor.

İstikrar korunuyor, ekonomi etkilenmiyor.

Ortada bir hükümet sorunu yok, hükümetin bir eksikliği de  bulunmuyor.

O zaman siyasi sistemde bir sorun var.

Bunu anlamak lazım.

2014'ün Ağustos'unda partili Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle sistem değişti.

Siyasi partiler adaylarını belirlediler.

Adaylar halkın ayağına giderek kendilerini anlattı,oy istedi.

Seçim kampanyasında o güne kadar alışılmışın dışında bir cumhurbaşkanı olacağını, Anayasanın tanıdığı bütün hakları ve yetkileri sonuna kadar kullanacağını söyleyerek,

"Oturan değil koşan, terleyensorun çözen halka dokunan bir Cumhurbaşkanı olacağım" diyerek kendi iktidar partisinden çok fazla oy alarak,

Türkiye'de yaşayan insanların yarısından çoğunun desteğini kazanarak Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan var.

Bu gerçeği unutuyoruz.

Başkanlık sisteminin gelmesi gerektiğini, bunun için de Anayasa değişikliğinin şart olduğunu söyleyen Erdoğan'ın partili bir Cumhurbaşkanı ve bu siyasi hareketin tartışmasız lideri olduğunu da unutmamak gerekir.

Ahmet Davutoğlu ise bir Bülent Ecevit gibi ekip arkadaşları ile siyasi mücadele vererek, farklı ve iddialı siyasi düşünceleriyle gelip partisinin başına gelmiş biri değil.

Ak Parti siyasi geleneğinden gelen, Erdoğan'ın isteği ve desteği ile  başlatılanları devam ettirmek ve bitirmek görevi verilmiş biriydi.

Kendisi de bunu defalarca ifade etmişti. 

Zamanla Davutoğlu, ülkenin en temel meseleleri konusunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partinin ileri gelenleri ile görüş ayrılıklarına düştü.

Bu görüş ve ayrılıklar devam etseydi tehlike krize dönüşebilirdi.

Fazla geç kalmadan müdahale etmek gerekiyordu.

Tedavi edilemeyecek bir yara haline gelmeden zamanında, ağrısız, sancısız  bir operasyonla neşter vurularak müdahale edildi.

Yani Erdoğan'ın kendi eliyle sorunsuz  teslim ettiği emaneti şimdi de Davutoğlu  kendi rızasıyla sorunsuz devretti. 

Türkiye 22 Mayıs'ta gerçekleşecek Ak Parti  2. Olağanüstü Kongresi ile yeni bir dönemin kapısını aralayacak.

Yeni Anayasa yapılıncaya kadar ve sistem değişikliği tamamlanıncaya kadar seçilmiş partili bir Cumhurbaşkanı ve hükümeti idare edecek, kabineyi koordine edecek kişi ekseninde şekillenecek.

Şu an fiilen yaşadığımız durum hukuki duruma dönünceye kadar yarı başkanlık gibi yeni bir yönetim deneyimi yaşanacak.

Asıl konuşulması ve tartışılması gereken olay budur.

Mevcut sistem uğraşılara rağmen gitmiyor, yürümüyor.

Bunu herkes, hepimiz görüyoruz ama işimize gelmediği için gündeme getirmiyoruz. Ama artık konuşmak tartışmak,çözüm üretmek zorundayız.   

Türkiye'de artık parlamenter sistem kalmamıştır.

Bu aldatmacayı sürdürenler, parlamenter sisteme tekrar nasıl dönüleceğini neden söyleyemiyorlar?

Neden çıkıp mertçe, ''Ey Türkiye halkı bu işi beceremediniz, iyi bir Cumhurbaşkanı  seçemediniz.Cumhurbaşkanını eskiden olduğu gibi tekrar parlamento seçmeli'' demiyorsunuz?

Bakın gerçekleri artık görelim.

Partili, seçilmiş ve nerdeyse sınırsız Anayasal yetkilere sahip bir Cumhurbaşkanın olduğu yerde ''güçlü Başbakanlık'' olmaz.

Bu model yürümez.

Bir de bu gelişmelerden kriz yaratmak isteyenler boşuna beklemesinler.

Bu siyasi değişimin erken seçimle sonuçlanacağını da düşünmeyin.

"Sonbaharda erken seçim" diyenler gündemi çarpıtıyorlar.

Türkiye'nin gündeminde yeni Anayasa var ve dokunulmazlıklar  kaldırılamazsareferandum var.

Gündemi takip edelim.