Kocaoğlu: 8 günde 9 doğurdum

Kocaoğlu: 8 günde 9 doğurdum

Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzban grevi ve sonrasında yaşananların perde arkasını Hürriyet Ege'ye anlattı.

21 Kasım 2016 - 19:00

İzmir’de toplu ulaşımın can damarı İZBAN’ın yaşanan toplu sözleşme krizi sonrası sendikanın aldığı grev kararıyla 8 gün devre dışı kalmasının ardından vatandaşın yaşadığı büyük sıkıntı ve siyasi tartışmalara Ankara’da tüm tarafların katıldığı zirvede atılan imzayla son buldu.

İŞTE O RÖPORTAJ

Aslında daha öncesine bakarsak, greve çıkılacağı aylar öncesinden belliydi. Neden daha önce müdahale etmediniz? En büyük eleştirilerden biri bu...

İstisnaları bir tarafa bırakırsak, hiçbir sendika toplu sözleşme süreci yasal olarak bitmeden, son gün gelmeden imza atmaz. Mutlaka son dakika imzalar ve o ana kadar işçiye hak almaya çalışır. Onun için, “Bu toplu sözleşme 6 ay sürdü, o sürede niye bunu görmedin?” demek toplu sözleşmenin mantığını, sürecini bilmemekten kaynaklanıyor.

Süreç nasıl kriz haline geldi?

Son süreçte arkadaşlar geldiler, bitmesine 1 haftadan fazla vardı. Yani ayın 29’u, 30’u gibi... “Greve doğru gidiyoruz, Vali Bey’le görüştük” dediler. Vali Bey, “1-2 puan daha verirseniz bir orta yol bulunur” diye öneride bulunmuş. O tarihte İZBAN yönetimi yüzde 9.5-10 veriyordu. Biz de, “Madem Vali Bey’in böyle bir talebi oldu, boşlukta bırakmayalım” dedik ve yüzde 12 teklif edildi. Ancak yine kabul edilmedi. Bundan sonra, ayın 7’si, yani greve çıkılacak günden bir gün önce öğleden sonra İZBAN Yönetim Kurulu toplandı. İlk kurucu genel müdürümüz, şu andaki Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selçuk Sert de katıldı. Toplantıdan sonra da belediyeye geleceklerdi. Toplantı uzayınca telefon ettim, “Ben geliyorum” dedim ve İZFAŞ’a geldim. Yolda, “Greve doğru gidiyor. Umulmadık bir teklif yapalım” diye düşündüm. “Uygun görüyorsanız, yüzde 15 verelim” dedim. “Herhalde biter bu iş” diye düşündüm. O sırada Selçuk Bey, Bakanlık Müsteşarı Suat Hayri Aka’yı aradı. Yanında Bakanımız Ahmet Arslan Bey de varmış. “Başkanın böyle bir önerisi var” deyince, “Yüzde 15 çok iyi, teklif edin” dendi. Bunun üstüne müsaade istedim, evime gittim. O gün çok yorgundum, telefonu da salonda bırakıp yattım. Artık rahatlamıştım. Gece beni aramışlar, duymadım. Sabahleyin grev başlamıştı.

DELİCAN’IN GÖRÜŞMELERİ YANLIŞ OLDU

Peki, ne oldu da siz ‘çözüldü’ zannederken sabah grev başladı?

O akşam, o konuşmada, “3’üncü 6 ay, yani 1.5 yıl sonra enflasyon üzerinden ne isteniyor?” konusu daha konuşulmamıştı. Bunun üzerine sözleşme orada bırakılıyor. Greve çıkılıyor. Greve çıktıktan sonra bunun bir yolu, yöntemi var. 1 hafta beklersiniz. Durumu değerlendirirsiniz. Greve çıkan da grevi yaşar. Siz de en az hasarla ulaşımı sağlamaya çalışırsınız. 1 hafta sonra tekrar sendikayla görüşürsünüz. Biz tam bunları düşünür, “Sendikayla tekrar masaya otururuz” derken perşembe günü öğleden sonra bir telefon geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi İl Başkanı Bülent Delican, TCDD Bölge Müdürü’nü de yanına alarak önce sendikaya, sonra İZBAN Genel Müdürü’ne gidiyor. Oradan da bana telefon ediyor “Görüşelim” diye. Adı bunun toplu pazarlıktır. Biz de bunu doğuştan öğrenmedik. Ama Delican’ın işi gereği bilgisi yok. Yoksa, “Yapamaz-yapar” değil, mesele! Belki bizden daha iyi yapar. Bir şey dediğimiz yok.

O zaman usul olarak mı yanlış buldunuz?

Usul olarak çok yanlış. İl Başkanı’nın bu işe girmesi çok yanlış. Burada işveren TCDD ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şirketi İZBAN. İZBAN yönetimi yetkili. TCDD Genel Müdürü, Büyükşehir’le görüşerek birlikte karar verebilir. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na bağlıdır. TCDD, Ulaştırma Bakanı, Müsteşar girebilir. Zaten kendileri de konuya müdahil oldu. Ama o, sendikanın beklentisini, direncini artıran bir hareket oldu.

BU KONUDA GÖRÜŞMEYİ KABUL ETMEDİM

Görüştünüz mü kendisiyle?

Biz her zaman görüşürüz kendisiyle. Arkadaşızdır siyasetin de dışında. Bana telefon açtığında, “Bu konu üzerine sizinle görüşemem, sizinle görüşmem sendikada beklentiyi artırır” diye görüşme talebini geri çevirdim. Sonra da, “16.5, yani yüzde 1.5 için bu kadar olur mu?” diye basında yazıldı, çizildi. Bunun üzerine arkadaşlarla oturduk. “Yüzde 15’i verelim. Zaten vermiştik. 3’üncü 6 ayda, yani 1.5 yıl sonra ikramiyeye 5 gün verelim. 4’üncü son 6 ayda da enflasyonun üzerine 5 gün ikramiye verelim. 4’üncü ayda enflasyonun üzerine artı 1 iyileştirme verelim” diye önerme kararı aldık. Sendika yine “Olmaz” dedi.

Ankara’da zirve kimin düşüncesiydi? Burada gerçekten çözülemez miydi?

Pazartesi günü, yani ayın 14’ünde, “Ne yapabiliriz?” diye sendikayı çağırdım. Şube Başkanı Hüseyin Eryüz ile Sekreter İzzet Ceviz geldi. “Siz ne istiyorsunuz? Ya burada bitirelim yahut da Ankara’ya gidelim” dedim. Burada bitirmek üzere konuşmaya başladık. “Teknisyenlerle operatörlerin maaşları düşük, yükseltilmesi lazım” dediler. Onunla ilgili teklif verdik. Kabul etmediler. Konuşmalarından, buradaki sendika başkanı ve sekreterinin bu sözleşmeyi imzalayacak inisiyatif kullanma durumunda olmadıklarını tespit ettim. “Gelir misiniz Ankara’ya?” dedim. “Geliriz” dediler. TCDD Genel Müdürü İsa Apaydın ve Selçuk Sert’i aradım. “Sendika başkanı ve yönetim kurulundan arkadaşlarla Ankara’ya gelmek istiyorum. TCDD’de toplantı yapalım ama mutlaka Demiryol-İş ve Türk-İş Genel Başkanı Ergun Atalay da bulunsun” dedim. Kabul ettiler ve toplantıya Ankara’da oturduk. Toplu sözleşmeyi basına da yansıdığı şekliyle sonunda bağlamış olduk. Sonra, “Bakan Bey’e gidelim” dediler. Gittik. Bu iş bu şekilde halloldu ve salı sabahı da çalışmaya başladı. Ben Ankara’ya gittiğimde ne Adalet ve Kalkınma Partisi İl Başkanı Bülent Delican’ı gördüm, ne de orada olduğundan haberim vardı. Zaten olması da gerekmiyor.  Ayrıca ne de Bakan Bey’le fotoğraf çektiren Hamza Dağ, Atilla Kaya, Kerem Ali Sürekli, Necip Kalkan, Hüseyin Kocabıyık milletvekillerimizi hiç görmedim Ankara’da. Sabahleyin kalktığımızda sosyal medyaya düşmüştü. Bülent Delican açıklama yapıyor, “Sayın  Başbakanımıza teşekkür ederiz. Sayın Bakanımıza  teşekkür ederiz.” Sayın Başbakan’a biz de teşekkür ederiz.

FOTOĞRAF ÇEKİLDİĞİNDEN HABERİM YOK

Ziyarette yoklar mıydı?

Evet. Bülent Delican ve orada bu konuya hiç müdahil olmayan milletvekillerimiz, Bakanımız Ahmet Arslan’la fotoğraf çektirip servis ettirmişler. Bir taraftan çabayla yüzde 50 ortak olduğumuz İZBAN’da, sanki bu toplu sözleşmede TCDD muhatap değilmiş gibi bütün sorumluluğu, olumsuzluğu “Belediye, Başkan Aziz Kocaoğlu vermiyor” diye bize yıkmak var. Sonra da, “Biz çözdük” diye göstermek, bir de araya girip “Uzlaşmacı olacağım” diye sendikayı ve işçiyi umutlandırarak pazarlık süreci uzatmak var. Delican’ın yaptığı bana göre doğru değildi. Görmedim ama görseydim ben de İzmir’in milletvekilleri ve Bakan Bey’le fotoğraf çektirirdim. Şunu net söyleyeyim. Bizim vekillerimizin, yani CHP’lilerin de katkısı yok. Arkadaşların da yok.

KENDİM İÇİN DEĞİL ONLAR ADINA ÜZÜLDÜM

Bu sizi çok üzmüş görünüyor. Üzüldünüz mü?

Ben lafı çoğaltmak istemiyorum. Burada bir süreci, neler yaptığımızı, neler konuştuğumuzu, Sezar’ın hakkını Sezar’a vererek anlatmak istiyorum. Ama ben 1954’te, 6 yaşından beri ailemden dolayı siyasetin içinde olan sade bir vatandaşım. 1954 seçimlerinde aileden dolayı oy pusulası dağıttım. Evimiz siyasetçi eviydi. Olayları hep siyasi cepheden, kapasitesi oranında izleyen biri olarak böyle bir rol kapmayı, 60 yıllık süreçte hiç görmedim. Hiç şahit olmadım. İzmir kamuoyunun bunu doğru bilmesi gerekiyor. Bu beni şahıs olarak üzmez. Ben Bülent Bey’in ve milletvekillerinin böyle bir rol kapmaya ihtiyaç duymalarına, onların adına üzüldüm.“İzmir’in üzerinde görünmez eller” var diyerek grevin siyasi rant olarak kullanıldığını mı üstü kapalı olara söylemek istediniz?

Ben açık yüreklilikle söylüyorum, TCDD, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ve Başbakan’ın cephesinde böyle bir siyasi rant hissetmedim. Ama Bülent Delican ve vekillerin ya böyle bir çabası vardı yahut da Bülent Bey’in sendikayla ve İZBAN’la görüşmesindeki bu yanlış çıkışının bir telafisi olarak değerlendirmek istediler. Nasıl değerlendirirlerse değerlendirsinler, doğru bulmuyorum.

İNSANÜSTÜ, ÖZVERİLİ ÇALIŞMA VARDI

8 günde neler yaşadınız? İzmirli çok sıkıntı çekti...

9 doğurdum 8 günde. Kolay mı? Ortalama 270-300 bin kişiyi taşıyan bir sistemi durduruyorsun. İzmir ulaşımının yaklaşık yüzde 18’ini oluşturuyor. Ne gücümüz varsa birleştirdik. Mesela İZULAŞ’ta, ESHOT’ta atölye elemanlarımız gece gündüz uyumadan bakım yapacak... Normal bakımda olan otobüslerimizin bakımını çabuk bitirip servise alabileceğiz... İnsanüstü çalışma vardı. Şoförlerin hepsini göreve çağırdık. Servis şoförü dediğimiz şoförlerin hepsini devreye aldık. Fazla mesai yaptırdık. Bu arada hem atölye çalışanlarımız, hem otobüs sürücüsü arkadaşlarımız çok büyük özveride bulundular. Vatandaşı işine, evine, gençleri okula yetiştirmek için çabaladılar. ESHOT’un, İZULAŞ’ın İBB’nin taşımacılıktaki gücü de bu arada test edilmiş oldu. Bin 600küsur otobüs servis yaptı. Vapurlar dolu olacak diye salı sabahı hem Bostanlı’da, hem Karşıyaka’da yedek 2’şer vapur tuttuk. İZDENİZ, İZULAŞ, ESHOT ve Metro özverili çalıştı. (Hürriyet Ege/ Banu Şen)

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
İZSU GENEL MÜDÜRÜ KÖSEOĞLU: SİYASET ÜSTÜ ÇALIŞIYORUZ
İZSU GENEL MÜDÜRÜ KÖSEOĞLU: SİYASET ÜSTÜ ÇALIŞIYORUZ
YILMAZ KARAKOYUNLU VEFAT ETTİ
YILMAZ KARAKOYUNLU VEFAT ETTİ