Bay of Islands, Yeni Zelanda, Yüzücü Köpek


Bay of Islands, Yeni Zelanda, Yüzücü Köpek

32- BAY OF ISLANDS, YENİ ZELANDA. 360 32’ Güney Enlemi 1740 87’ Doğu Boylamı

12 Mart 2019 Yeni Zelanda kıyılarında Bay of Islands'dayız. Gemimize uygun yanaşacak iskele olmadığı için karaya birkaç mil kala demir attık, geminin botları ile bölüm bölüm ülkeye giriş yapıyoruz. Burası, Yeni Zelanda'nın kuzeyinde turistik bir bölge. Dantel gibi girintili çıkıntılı kıyılar, küçüklü büyüklü plajlı ya da dik yamaçlı koylar ve etrafta onlarca ada iç içe girmiş vaziyette. Her tarafın orman ve özellikle kıyılara yakın bölgelerde aralıklarla çimlik düzlükler var. Hava sıcaklığı 22 derece olduğundan denize girmeyip orman yürüyüşü yapmayı planladık.

Gemi anonsları ile karaya yiyecek götürmenin yasak olduğu ilan edildi devamlı olarak. Gemi gezimiz aynı zamanda bir yeme içme turu şeklinde. Gemi içinde her zaman çok alternatifli ve çok leziz yiyecekler emrinize amade bulunuyor. Bu nedenle karaya çıktığımız günler, hiç olmazsa öğlen yemeğini atlama şansını yakaladığımız günler oluyor.

Yanımıza sadece su alarak dışarı çıkıyoruz. Bu kez, orman yürüyüşünün yoruculuğunu düşünerek iki küçük muz aldım çantaya. Bottan inip, iskelede yürürken yerel polisler bizi karşıladı. Yanlarında çok sevimli, kıpır kıpır uzun kulaklı orta küçük cüsseli av köpeği çantaları kokluyor. Sıra bana gelince dikkatlice kokladı çantayı, sonra iki üç adım uzaklaştı ve bu kez geri dönüp ısrarlı olarak çantama burnunu dayadı. Kadın polis kibar bir ses ve güleç bir yüzle beni biraz ilerideki masaya davet etti.

Ben hemen, çantada muz olduğunu söyledim. O da yine tatlı bir tebessümle, bunun mümkün olmadığını söyledi, muzları verdikten sonra tüm çantama bir daha baktı, muzları yanındaki kutuya attı, adımı ve kamara numaramı kurşunkalemle elindeki kâğıda yazdı, niçin ismimi yazdığını sordum, önemli olmadığını, sadece köpeğin belirlediği kişi sayısı için olduğunu anlattı.

Ben yine de sonraki durağımız olan Auckland şehrine girerken sorun olacak mı diye tedirgin oldum. Bir de hayatımda ilk kez, silah ya da uyuşturucu kaçakçısı gibi polise yakalanmışlık duygusu yaşadım.

İlk durağımız, Waıtangı Treaty Grounds noktası. Sömürgeci İngilizlerle yerli Moorilerin ilk anlaşmayı yaptıkları bölge burası. Açık hava müzesi olarak düzenlemişler.

Buradan, beş dakikalık bir otobüs yolculuğu ile en yakın kasabaya geldik. Bizim Antalya Side'nin deniz kıyısındaki turistik mekanlar bölgesine benzettim. Deniz kıyısında ve ayrıca içeriye doğru bir sokağın sağında ve solunda turizme yönelik mekanlar, kafeler, restoranlar, tur şirketleri ofisleri, marketleri, yeşil alan içinde seyyar hediyelik eşya satış yerleri. İnsanların giyimleri, tavırları, binaların mimarisi ve düzeni, etrafın temizliği ve düzgünlüğü ve hemen algıladığınız konfor hissi buranın gelişmiş batı şehirlerinden bile daha medeni olduğunu size anlatıyor. Özellikle son bir aydır dolaştığımız Pasifik adalarından çok farklı ve zengin bir ülkedeyiz. Beyaz tenli insanlar çoğunlukta.

Kasabanın içinde turlayarak, dükkanları seyrettik. Yavaş yavaş denize sırtımızı verip, kasaba dışına ve dağlara doğru yürüdük. Burası da diğer adalar gibi yeşillikler içinde, ağaçlar ve çiçekler her yeri kaplamış. Ağaç ve çiçek türleri bizimkilere benzemeye başladı artık. Örneğin daha önceki adalarda görmediğimiz güller ya da elma ve şeftali ağaçları bulunuyor.

Kasabanın son evlerini de arkamızda bırakarak, özel olarak düzenlenmiş bir patika yol ile orman içine daldık. Yokuş yukarı yine gökyüzünü engelleyen sıklıkta ve büyüklükte ağaçlar ve sarmaşıklar içinde 45 dakika sıkı bir yürüyüş ile tepenin zirvesine vardık.

Bu noktada küçücük bir seyir alanı açmışlar, oradan hem gemimizin olduğu koyu hem de biraz önce gezdiğimiz kasabayı seyrettik. İkisi arasında bir burnun deniz içine doğru ilerlediğini gördük. Patika yol, insan eli ile yapılmış ve genişliği en fazla bir metre kadar. Bazı yerlerde tam ortasında veya iç kenarlarındaki ağaçlara kıyamayıp o şekilde bırakmışlar. İncecik bir dere bize eşlik ediyor ve bazı noktalarda bu dereyi basit köprücüklerle aşıyoruz. Bu bölgeye mahsus devasa ağaçlara bakıyoruz.

Bu yol aynı zamanda yine buraya mahsus, uçamayan bir tavuk benzeri kuş olan kiwi habitatı (yaşam bölgesi). Kiwi görmek için devamlı her kuş sesine dönüyoruz. Değişik ve çığlık şeklinde kuş bağırtıları var ama onları göremiyoruz sadece sesleri ağaç dalları arasından duyuluyor. Bizim gözümüz ise yerde çünkü kiwiler yerde olmalı.

Ancak kiwi göremedik, buradan başka değişik birçok kiwi bölgesi daha dolaştık üç günlük Yeni Zelanda gezimizde ancak kiwiye rastlamadık. Belki gece çıkıyorlar, gündüz kayboluyorlar.

İki güvercin ise hemen bitişiğimizde uzun süre yem arayarak bizimle yürüdü. İnsanlardan kaçmıyor buranın hayvanları. Ertesi günkü Auckland gezisinde de birçok değişik martı ve deniz kuşunda bu durumu gözledik. Yine insanların dolaştırdığı ev köpeklerinin çok uysal tavırlarını ve insanlara sevecen bakışlarını gördük.

İnsanların medeni tavırları, hayvan sevgisi ve saygısı her canlıyı etkilemiş ve sarmış. Sigaranın pahalılığı ve içme alanlarının azlığı bir başka olumlu yanları. Yine, özellikle arı resimleri ile birlikte çevre temizliğine dikkat çeken panolar asılmış sokak aralarına. Orman içi patika yolu aynı şekilde geçerek geri döndük.

Bu kez hedefte Hururu şelalesi. Biraz araştırma sonucu kasabanın diğer çıkış yolunda ve 3 km uzakta olduğunu öğrendik. Gemiye son bot 17.30 da kalkıyor ve saat 14.00 olmuştu. Yürüyerek gidip gelmenin süresi biraz beni tedirgin etse de yine aile geleneğimiz olarak yürümeye başladık.

Yolun sonlarına doğru iki kez yanlış yan yollara saptık. Çünkü, oradaki tabelalarda, şelale ismi geçiyordu. Meğerse ilk yan yol, aynı isimli restorana ve yine aynı isimli kamping alanına gidiyormuş. Zaten geç mi kalırız korkusunun üstüne bu zaman kayıpları bizi biraz daha panikletti. Sonunda şelaleye ulaştık.

Şelale gölü çok büyük ve diğer tarafı yine büyük bir nehir olarak akıyor. Önce buradan karşıdaki şelaleyi seyrettik, sonra çepeçevre dolaşarak şelalenin üst tarafına gelip oraları keşfettik. Yaklaşık 50 metre genişliğinde orman içlerinden gelen bir nehir tabanı, tamamen kayalık bir zemin halinde 10 metre birden çöküntüye uğramış.

Çöküntü, tüm tabanda düzgün kenarlı ve her iki kıyısında simetrik bir şekilde, akıntı yönüne doğru iç bükey şeklinde olmuş. Bu nedenle şık ve butik bir görüntüsü var. Ancak, burada yaz sonu olduğu için şelale suyu debisi fazla değildi. Altındaki göl ise oldukça büyük ve ileriye doğru bir nehir şeklinde geniş ancak durgun bir halde akıp gidiyor. Nehirde gurup halinde kürek çeken tek kişilik teknelerinde sporcular gördük.

Her iki kıyının tamamen orman olduğunu bir kez daha söylememe bilmem gerek var mı? Şelaleyi çok güzel gören ve su sesini duyan bir noktada oturduk ve dinlendik. Çünkü, yokuş yukarı ve arabaların işlediği bir yol kenarındaki beton zeminli bir yay yolu boyunca 3 km’lik mesafeyi tempolu bir şekilde yürümüştük.

Dönüşte ise, yol sapağından sonra bir km daha bot iskelesine doğru gideceğimizden toplamda 4 km daha yürüyecek olmamız ve saatin gösterdiği zaman bizi tekrar heyecanlandırdı.

Bu nedenle fazla oyalanmadan dönüşe geçtik. Ancak, şelalenin neredeyse kıyısındaki ilk kavşakta, ana yola çıkmak için bir pıck-up yanımızda durunca hiç tereddütsüz yanına gidip bizi kasabaya kadar götürmesini rica ettik. Koyu esmer tenli yerli Moori olduğunu sandığım yaşlıca şoför bizi aracına davet etti ve bizi kasabaya kadar götürdü.

YÜZÜCÜ KÖPEK

Tekrar zaman kazandığımız için bu kez ilk geldiğimizin yol dışında ve sahil boyunca deniz suyu bitişiğinde yürümeye başladık. Sahil önceleri lavlardan oluşan taşlık iken sonra altın sarısı kumsala döndü.

Kumlarda yatan, yüzen, çocuklarını gezdiren insanların arasından geçtik. Denize bitişik olarak köpeği ile gezen genç bir kadın elindeki plastik çemberi sağa sola fırlatıyor ve köpeği de koşarak onu alıp tekrar getiriyordu. Sonra çemberi denize fırlattı. Köpek hızla sulara atıldı, derin sularda yüzerek çemberi tekrar kıyıya çıkardı. Güzel bir görüntü oluştuğundan, kadından tekrar atmasını ve videoya çekmek istediğimi söyledim.

Kadın bu kez köpeğinin bir iki kez atıyormuş gibi kandırdığı için köpek suyu atıldığı anda gerçek atışını oldukça kuvvetli şekilde yaptı, çember uzaklara düşerken köpek yüzmeye başlamış ancak düştüğü yeri sanırım görmemişti.

Herhalde su içinde koku alma avantajını da kaybettiği için, zavallı köpek şimdi denizin bayağı açığında dönüp duruyor ancak bir türlü çemberi bulamıyordu. Zaman geçiyordu ve hafif dalgalı derin denizden geriye dönmeyen köpekçik hem sahibini hem bizi endişelendirmeye başladı. Kadın, yerden aldığı çakılları, çemberin olduğu yere köpeğine seslenerek peşi sıra atmaya başladı.

Sonunda, bizim sevimli köpek çemberi buldu ve ilk sefere göre daha yavaş bir yüzüşle kıyıya çıktı. Kıyıya çıkarken ise adımlarını neredeyse zar zor atıyordu. Ancak birkaç dakikalık durgunluktan sonra tekrar eski neşesini ve enerjisini topladı ve yine aynı oyunlara başladı.

Pasifik adaların tamamında daha önce gördüğümüz ve bundan sonra da tanık olacağımız gel git olayını Yeni Zelanda'da çok daha net gördük. Sabah ve öğlen saatlerine kadar yükselen sular, akşamüzeri kaçmaya başlıyor.

Sabah ilk karaya çıktığımızda deniz içindeki kayalık ya da kumluk bölgeler akşam saatlerinde kara halinde görülüyor. Deniz kuşları için ziyafet vakti. Denizin içindeki kabuklular şimdi tamamen açıkta kalmış vaziyette.

Kıyı boyunca değişik türdeki kuşlar devamlı olarak yemleniyor. Teknelerin bağlandığı deniz dibine çakılmış uzun kütüklerin kıyıdan neden bu kadar uzakta oldukları yada bizi getiren botların yanaştığı iskelenin denize doğru neden bu kadar uzun tutulduğu akşam saatlerinde daha net anlaşılıyor.

Çünkü, deniz bunların en uç noktasına kadar çekilmiş durumda. Saat 18.00'e doğru son bot gemiye döndü, geminin iskele haline gelen 4. Kattaki kapıları kapandı, botlar 7.kata vinçler yardımıyla çekildi ve henüz güneş yüksekte iken gemi demir alarak harekete geçti.

Yarın demirleyeceğimiz Auckland'ın bulunduğu güneye doğru seyretmeye başladık.

(Yarın: Auckland, Yeni Zelanda, Yaşgünü, Dovenport, 192 Metreden Kim Atlar Hem de Paraşütsüz?, Terör)