PİCASSO'NUN KENTİ MALAGA'DAYIZ


PİCASSO'NUN KENTİ MALAGA'DAYIZ

Malaga

 

4- MALAGA, İSPANYA. 360 43’ Kuzey Enlemi, 040 25’ Batı Boylamı

İspanya’ya gelmeden önce, buraları kurak ve çorak bir ülke imajına sahipti bende. Belki ülkenin içleri yine öyledir ama Malaga yeşillikler içinde bir parklar ve ağaçlar şehri.

Katedrali ne kadar büyük ve güzel.

Ön tarafındaki iki kulesinden birisinin tamamlanmamış olmasına rağmen. Bu nedenle bu Katedrale "tek kollu leydi" diyorlarmış. Zengin Barselona'da ya da tüccar Cenova'da böyle tarihi ve görkemli bir kilise yoktu.

Burası, Picasso'nun doğup büyüdüğü şehir. Güzel bir Picasso Müzesi var ve burayı gezdik. Usta ressamın birbirinden güzel tablolarını yakından gördük, anlamlandırmaya çalıştık. Dışarıdaki parkta banka oturan bir heykeli yapılmış, Gülsüm, canlı gibi duran Picasso'nun yanına oturdu ben de fotoğraflarını çektim.

Daha sonra, tarihi şehrin dar sokaklarında dolaştık, kaleye çıkıp manzarayı seyrettik, deniz kıyısında yürüyüp tekneleri inceledik.

 

Funchal

 

5- FUNCHAL, PORTEKİZ. 320 39’ Kuzey Enlemi 160 55’ Batı Boylamı

Cebelitarık'tan akşam karanlığından geçtik ve ne yazık ki hiçbir şey göremedik. Güneybatı istikametinde 1,5 gün yol aldıktan sonra Portekiz'e ait Funchal adasına ulaştık. Her taraf yeşillikler içinde.

Sebze, meyve ve çiçek örtüsü olarak bizim Antalya ve Rize'yi toplayıp ikiye çarpın. Muz ve şeker bahçeleri, üzüm bağları ile birlikte.

Her çeşit sebze, her yerde.

Tüm ada çok dik yamaçlardan oluşuyor.

Bu yamaçlar kesintisiz bir sıklıkta taraçalanmış ve tamamı ev ve bahçeleri haline gelmiş. Bu adalarda yerli halk bulunmuyor.

Yaşayanların tamamı, Portekiz'in parlak deniz gücü olduğu zamanlarda anavatandan buraya getirilmiş. Portekizlilerden önce burada yaşayan yerli halk yokmuş.

Oldukça büyük bir yüzölçümüne sahip adanın her tarafı evler ve bahçelerden oluşuyor. Boş bir alan görmedik.

Dünyanın 2. Avrupa'nın ise 1. en yüksek yamacı buradaymış.

Otobüsle bu yamaçlara gittik. Gerçekten muhteşem bir manzara ayaklarımızın altındaydı. Ayaklarımızın altı sözünü mecazi olarak yazmıyorum, bu durum ayniyle vaki oldu. Çünkü, dik bir şekilde denizden yükselen yamacın zirvesine bir seyir terası yapmışlar, bununla yetinmeyip çelik payandalarla dışarı doğru bir çıkma yaparak havaya asılı bir balkon daha oluşturmuşlar ve bu balkonun tabanını camdan yapmışlar.

Bu camın üstüne geldiğinizde, aslında bir boşluktasınız ve ayaklarınızın altındaki deniz ve sahili, yüzlerce metre yukarıdan seyrediyorsunuz. Lacivert okyanus, yeşile bulanmış dik yamaçlarda sona eriyor ve daha sonra beyaz evler ve yeşil bahçelerden oluşan adayı çok geniş açıdan seyrediyorsunuz.

Adanın zirvesinden dönerken önce turistik bir sahil köyüne uğradık ve bu köyün kumsalı ile sokaklarında yürüdük. Son olarak şehir merkezine geldiğimizde bu kez bu adanın merkezini yürüyerek dolaştık.

Evlerin duvarlarına ve kapılarına çok güzel grafitiler yapmışlar. Sahil yolunun bir arka sokağı boydan boya turistik kafe ve restoranlardan oluşuyor. Şehrin yanındaki tepelik bölgeden, sahile kadar inen teleferik bu turistik sokağı oluşturan binaların çatılarının hemen üstünden geçiyor. Daracık sokaklarında yürürken birdenbire uzanıp tutacakmış kadar yakınınızdan içi turist dolu teleferik kabinleri uçuyor.

Japonya ile birlikte sadece bu bölgede bulunan, siyak renkli yılan balığı buranın en önemli yemeği. Balık Halinde bu balıktan taze taze bolca satıldığını gördük.

Sebze ve meyve pazarı çok zengindi. Tüm tezgahlar birbirinden güzel ve taze sebze ve meyvelerle doluydu. Ayrıca, sadece çiçek satan dükkanlar bulunuyordu.

Tropikal meyve ve çiçeklerle ilk kez burada karşılaştık. Bundan sonraki aylarda ise dünyanın çevresinde sıralanmış tropikal bölgelerin meyve, sebze ve çiçeklerini sadece dükkanlarda değil kendi doğal ortamlarında, ormanlarda ve bahçelerde gördüğümüz gibi dallarından toplayarak doya doya yeme ve koklama şansına da eriştik.

Gemiye dönüş zamanı meyveleri iri sosisler şeklinde kocaman bir ağaç gördük. Dallarının tamamına pişmiş kahverengi renkli tombik sosisler asılmış gibiydi.

Bu ağacın benzerlerine daha sonra gezdiğimiz bir çok tropikal adada rast geldik ve adının da meyveleri dolayısıyla sosis ağacı olduğunu öğrendik. Yine tüm Ekvator çevresindeki ülkelerde bolca gördüğümüz bizde de çok bulunan begonviller Funchal'da da rengarenk çiçekler içindeydi.

Ekvatora yakın bölge begonvilleri, sarmaşık şeklinde ağaçlara ve duvarlara sarıldığı gibi, tek başına yaşayan müstakil ağaçlar şeklinde ya da sınır çitleri olarak veya her türlü parklarda, boş alanlarda ya da yol kenarlarında küçük çalılar şeklinde çok çeşitli renkte çiçekleri ile bulunuyor.Gemimiz limandan ayrılırken mutluyduk, çünkü dünya turumuzun ilk adası Funchal'da, umduğumuzdan daha güzel manzaralar içinde dolaşmıştık.

Yarın: ATLAS OKYANUSU'NDA 5 GÜN